Kamera, motor!
Ve işte sen — saygın Pera semtindeki evinin ağır kapısının önünde duran, zarif bir kadınsın.
Ailen burada kuşaklar boyunca yaşamış, bu yüzden zenginlik senin için gösterişli bir ayrıcalık değil, doğal bir ortam.
Aralık ayı için alışılmadık derecede sıcak bir gün, güneşe doğru bir anlığına gözlerini huzurla kapattırıyor.
Siyah mantonu umursamazca üzerine alıyor, bir antikacı dükkânına dalgınca göz atıyor ve dar bir sokaktan insanlarla dolup taşan İstiklal’e çıkıyorsun.
Kimseyi görmeyen bir bakışla kalabalığı hızla geçip, sessiz Cihangir’e dalıyorsun.
Bir kediyi okşamak — insanlardan farklı olarak, onlar her zaman dikkatini çeker.
Sarılıp sarmalanmış bir sarmaşık evin önünde bir dakikalığına duruyorsun — yukarıdan süzülen ışık burayı adeta büyülü bir ormana dönüştürüyor.
Aralığın hızlı mavi alacakaranlığı…
Ve işte son güneş ışıkları altın gibi duvara tutunuyor, bir anlığına saçlarında donup kalıyor.
Bir arabanın farları seni aniden döndürüyor — ya bir şeyse?
Ama hayır. Sadece rastgele bir düşünce.
Kahveni hızlı bir yudumda içiyor, kırmızı rujunu dudaklarına sürüyorsun.
Tamam, Kestik!




















